TERK NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI

Medeni Kanun’a göre, mevcut bir evlilik ya kendiliğinden sona erer ya da mahkeme kararıyla sona erdirilir. Evliliğin mahkeme kararıyla sona erdiği hal olan boşanmanın sebepleri kanunda sınırlı olarak sayılmıştır. Boşanma sebepleri; zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, evlilik birliğinin sarsılması ve terktir. Bunların haricinde taraflar farklı bir nedene dayanarak boşanma talep edememektedir.

Bu yazımızda, ortak hayatı bırakıp giden ve dönmeyen eşe karşı terk nedenine dayanılarak açılan boşanma davası incelenecektir. Genel hatları ile boşanma davası hakkında bilgi almak için tıklayınız. Keyifli ve faydalı okumalar dileriz.  

TERK NEDİR?

Terk, eşlerden birinin, evlilik birliğinin kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemek amacıyla, isteyerek ve sürekli olarak ortak yaşamı terk etmesi ve haklı bir neden olmadan ortak yaşama dönmemesidir.[1]

Evlilik, mahiyeti gereği eşlerin birlikte oturmalarını, müşterek bir hayat sürdürmelerini gerektirir. Bu itibarla terk edilen eş, Kanunun 164. maddesinde öngördüğü şartları sağlamak suretiyle terk edene karşı boşanma davası açabilmektedir.

Özel boşanma nedenleri arasında yer alan terk, aynı zamanda mutlak bir boşanma nedeni olarak da değerlendirilir. Terkin mutlak boşanma nedeni olarak değerlendirilmesinin en önemli sonucu, davacının terkin şartlarının varlığını ispatlaması halinde hâkimin boşanmaya karar vermek zorunda olacağıdır.

Bir diğer ifade ile terk olgusunun varlığının ispatlanması halinde, hâkim ayrıca terk eylemine rağmen eşlerin bir arada yaşama şanslarının bulunup bulunmadığını araştırmayacak, doğruca boşanmaya karar verecektir.[2] Bu nedenle terk nedeninin boşanmanın mutlak nedenleri arasında yer alması önemlidir.

TERK’İN YASAL ŞARTLARI NELERDİR?

Terk nedeniyle boşanma, Medeni Kanun’un 164. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre;

“Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.”

“Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
İlgili hükümler gereği terk nedeniyle boşanmanın şartları;

  1. Ortak hayatı bırakıp gitme/dönmeme,
  2. Evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getirmeme niyeti,
  3. Ortak hayatı bırakıp gitmenin haksız olması,
  4.  Ayrılığın en az altı ay sürmüş olması,
  5. İhtarda bulunma ve ihtarın sonuçsuz kalması, şeklinde sıralanabilir.
Önemle belirtmek gerekir ki terkin şartlarını ele alan 164. madde, emredici niteliktedir. Bu nedenle taraflar aralarında anlaşarak terkin şartlarını hükümsüz bırakamaz, değiştiremez. Örneğin, kanunda terkin özellikle en az 6 ay sürmüş olmasına işaret edilirken, taraflar “3 aydır terk sebebiyle ayrı yaşadıklarını” karşılıklı kabul ederek boşanma talep edemezler.

1. ORTAK HAYATI BIRAKIP GİTME/DÖNMEME

Medeni Kanun anlamında terkten söz edilebilmesi için eşlerden birinin ortak konutu (hayatı) bırakıp gitmiş veya haklı bir nedeni bulunmadığı hâlde ortak konuta dönmemiş olması gerekir. Yine, eşin diğer eşi haklı bir neden olmaksızın ortak konutu terk etmeye zorlaması veya eşinin ortak konuta dönmesini engellemesi de zorlanan veya engellenen eş için terktir.

Evlilik, mahiyeti gereği ortak bir yaşamı gerektirir. Eşler, evlenirken birlikte yaşam konusunda karşılıklı olarak söz vermişlerdir. Terk eden eş bu konuda verdiği sözü tutmamıştır.[3] Terk nedeniyle boşanmanın temelinde yatan ilkelerden biri de eşlerin evlilik bağı ile birbirlerine verdikleri sözleri tutmaması, güven bağının zedelenmesidir.

Bu noktada öncelikle “ortak konut” un ne olduğuna değinmek gerekir. Bilindiği üzere, eski Medeni Kanun’da ortak konutu seçme yetkisi yalnız kocaya ait iken yeni Medeni Kanun ile ortak konutu seçmek yetkisi taraflara müşterek olarak tanınmıştır.

Bu nedenle ortak konutu terk etme veya ortak konuta dönmeme şartından bahsedebilmek için öncelikle taraflarca birlikte seçilmiş bir ortak konutun varlığı gerekmektedir.

Henüz eşler tarafından birlikte ortak bir konut seçilmemiş ise doğal olarak ortak konutu bırakıp gitmeden de söz edilemeyecektir. Kocanın veya kadının tek başına seçtiği konuta gitmeyen kadın veya koca, terk etmiş sayılmamaktadır.

Bu hususta bir Yargıtay kararı[4]  “… Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesi gereğince, terk edilen eş boşanma davası açabilir. Terk eden eşin, bu sebebe dayanarak boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır. Diğerini, ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Toplanan delillerden, Adana’daki müşterek konutu kocanın terk ettiği anlaşılmaktadır. İhtarla kadının davet edildiği konutun Türk Medeni Kanunu’nun 186/1. maddesinin koşulları gerçekleşmiştir. Davanın reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. …” şeklinde olmuştur.
Bir diğer önemli nokta ise aynı konut içinde yaşamayı sürdüren eşlerin dargınlıkları, uzun süre hiç konuşmamaları, ortak yatak odasında yatmamaları, cinsel ilişkide bulunmamaları, ortak konutun belli alanlarını sadece kendilerine hasretmeleri de terk anlamına gelmemektedir.[5] Bu hallerde evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeni ile boşanma talep edilmektedir.

Yine eşlerden herhangi birinin ortak konuttan ayrılarak kendi ailesinin yanında veya başka bir konutta yaşamaya başlaması da terktir.

2. EVLİLİK BİRLİĞİNDEN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLERİ YERİNE GETİRMEME NİYETİ

Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için, eşin ortak konutu bırakıp gitmesi veya dönmemesi tek başına yeterli sayılmamaktadır. Bırakıp gitme veya dönmemenin “evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek maksadıyla” gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Dolayısıyla, hastalık[6], hapis, yurt dışında çalışma zorunluluğu, eğitim, askerlik veya esaret gibi bir neden yüzünden ortak konutta yaşama şansı bulamamış olan eş diğerini terk etmiş sayılamaz.

Ancak ortak yaşamı haklı bir nedenle terk eden eş, ortada haklı bir neden kalmadığı halde ortak konuta dönmezse, artık terkin gerçekleştiği kabul edilir.

3. ORTAK HAYATI BIRAKIP GİTMENİN/DÖNMEMENİN HAKSIZ OLMASI

Terk eden eşin haklı bir sebebi bulunmamalıdır. Aksi takdirde, ortak konutu bırakıp gitmiş veya dönmemiş eş aleyhine boşanma davası açılamaz.

Terkin haklı nedene dayandığı konusunda ispat yükü davalının üzerindedir.[7] Ancak sonuçta terk eyleminin haklı sayılıp sayılamayacağı dürüstlük kuralı çerçevesinde hâkim tarafından belirlenir.

Eşlerin aralarında anlaşarak bir süre ayrı yaşamaları durumunda terk yoktur.

Aynı şekilde, koca ortak konuta başka bir kadın getirdiği veya kendi ana ve babası ile yaşamaya zorladığı için ortak konutu terk eden eş de haklı sayılmaktadır.[8]

Ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddî biçimde tehlikeye düştüğü için ayrı yaşamaya karar vererek ortak konuttan ayrılan eş de haklıdır.
Hakimin verdiği ayrılık kararına dayanarak ortak konuttan ayrılan eş açısından da terk söz konusu olmamaktadır.[9]
Haklı nedenin ispatı, terk edip giden eşe aittir.

4. AYRILIĞIN EN AZ 6 AY SÜRMÜŞ OLMASI

Kanun, eşlerden birinin ortak konutu bırakıp gitmesi veya dönmesi gerekirken dönmemesi durumunda hemen dava açılmasına imkân tanımamıştır. Dava, diğer şartlar dışında ancak belli bir süre geçtikten sonra açılabilecektir. Böyle bir süre öngörülmesinin sebebi, özellikle terk eden eşe düşünme ve değerlendirme süresi tanımaktır.[10]

Medeni Kanun’un 164. maddesinin birinci fıkrasına göre bu süre en az altı aydır. Yani, ayrılık en az altı ay sürmüş olmalıdır.

Altı aylık sürenin aralıksız dolması gerekir.[11] Eşlerden birinin aralıklı olarak ortak konutu terk etmesi ve bu terklerin toplam süresinin de altı ayı bulması terk nedeniyle boşanma davası açılmasına imkân vermemektedir.[12]

İHTARDA BULUNMA

Terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için, ortak hayatı bırakıp giden eşin uyarılmasına ihtiyaç vardır. Bu amaçla, dava açmayı düşünen eş diğer eşe ihtarda bulunmalıdır.

Usulüne uygun bir ihtar yapılmaksızın açılan boşanma davası reddedilmektedir.

“EVE DÖN” İHTARI

  •  İhtar istem üzerine mahkeme veya noter aracılığıyla yapılmalıdır. Eşin bizzat yapacağı bir ihtar yeterli olmamaktadır.
  • İhtar, “boşanma davası açmak için belirli sürenin (altı ayın) dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz” hükmü gereğince ancak dört ay süren terk süresi sonunda yapılabilmektedir.
  • Dört aylık ayrı yaşama süresinin kesintisiz olması gerekmektedir. Buna karşılık, dört aydan daha uzun bir süre beklenebilirse de ihtarın altı aylık süre dolduktan sonra çekileceğini düşünmek de yanlıştır.[13]
  • İhtar için herhangi bir aile mahkemesine başvurulabilmektedir. Yani ihtarın, boşanma davasının açılacağı mahkeme aracılığıyla gönderilmesi zorunluluğu yoktur.
  • Mahkemeye verilen dilekçenin sadece ihtar istemini içermesi gerekir; tek bir dilekçe ile hem ihtar hem de boşanma davasının açılması mümkün değildir.[14]
  • İhtarda, “terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda” bulunulacaktır. Söz konusu uyarıları içermeyen bir ihtar usulüne uygun olmayacağı için boşanma davasına dayanak oluşturmamaktadır.
İki aylık süre ihtarın çağrılan eşe tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar ve sürenin bittiği ayda o güne karşılık gelen günün iş saatinin sonunda biter.
Uygulamada, ihtar gönderilen eşin ortak konuta dönebilmesi için gerekli tedbirlerin alınması da aranmaktadır.[15] Bu tip tedbirlere örnek olarak, ulaşım masraflarının karşılanması, ortak konutun terk eden eşin dönmesine elverişli bir hâlde ve açık tutulması gösterilebilir.[16]
İHTARIN SONUÇSUZ KALMASI
İhtarı alan eş, kanunda öngörülmüş iki aylık süre içinde ortak konuta dönerse artık boşanma davası açılamaz. Onun, ortak konuta dönmemesini haklı kılan bir nedenin bulunduğu hâllerde de durum aynıdır.
Haklı nedenin ispat yükü kendisine ihtar gönderilmiş eşe aittir[17]. Ancak öğretide ve uygulamada, haklı nedene dayalı terkte ayrı yaşamanın da makul bir süre için söz konusu olabileceği, yoksa hayat boyu ayrı yaşama hakkının kabul edilemeyeceği ifade edilmektedir.[18]
Kanun, altı aylık sürenin dolmasından ve vaktinde gönderilen ihtarın semeresiz kalmasından sonra boşanma davasının açılabileceğini kabul etmiştir. Bunun haricinde terk nedenine dayalı boşanma davası açabilmek için herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre bulunamamaktadır.
SONUÇ
Terk nedeniyle boşanma davası, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer aile mahkemesinde açılır.
Boşanma davasına bakan hâkim, terk için aranan bütün şartların mevcut olup olmadığını kendiliğinden araştırmak zorundadır. Hâkim, incelemesi sonucunda Medeni Kanun’un 164. maddesinin aradığı şartların tümünün mevcut olmadığını görürse, boşanma davasını reddedecek; mevcut olduğunu tespit ederse boşanmaya karar verecektir. Hâkimin yukarıda değindiğimiz üzere ayrıca ortak hayatın temelinden sarsılmış olup olmadığını araştırma yetkisi yoktur.
Boşanma davaları hakkında detaylı bilgi almak için bizimle buradan iletişime geçebilirsiniz.
Sağlıklı günler dileriz.

#ankara avukat   #boşanma hukuku    #hukuki danışmanlık


[1]Ayan, Nurşen, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, Yıl 2007; Öztan, Bilge, Aile Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2004, s.392.
[2] Öztan, 393; Zevkliler, Aydın / Havutçu, Ayşe, Medeni Hukuk (Temel Bilgiler), 2. Baskı, Ankara 2003, s. 279.
[3] Ayan, Nurşen, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, Yıl 2007
[4] Yargıtay 2.HD. 5.5.2004, E.2004/4901 K.2004/5829.
[5] Feyzioğlu, Feyzi Necmeddin, Aile Hukuku, 3. Baskı, İstanbul 1986, s.279; Akıntürk, Turgut, Türk Medenî Hukuku, Aile Hukuku, 6. Baskı, İstanbul 2002, 245; Köprülü / Kaneti, 158; Zevkliler / Acabey / Gökyayla, 988; Öztan, 393; Velidedeoğlu, 207
[6]Yargıtay 2. HD. 14.3.1977, 897/2133.
[7]Yargıtay 2. HD. 24.6.1986, 6104/6333.
[8] Ayan, Nurşen, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, Yıl 2007; Yargıtay 2. HD. 16.7.2003, E.2003/9149 K.2003/10891.
[9] Köprülü / Kaneti, 158-159; Şener, 90.
[10] Ayan, Nurşen, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, Yıl 2007.
[11] Köprülü / Kaneti, 159; Zevkliler / Acabey / Gökyayla, 989; Velidedeoğlu, 208.
[12] Feyzioğlu, 283.
[13] Yargıtay 2. HD. 16.7.3003, E.2003/9149 K.2003/10891.
[14] Ayan, Nurşen, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, Yıl 2007; Feyzioğlu, 289.
[15] Ayan, Nurşen, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, Yıl 2007
[16] Yargıtay 2. H.D. 30.6.1992, 6254/7527.
[17] Yargıtay 2. H.D. 12.5.1986, 4684/4894.